DSLR Satın Alırken Dikkat Edilmesi Gerekenler!

By on Mart 1, 2013

Bu yazıyı okuduktan sonra neler öğrenmiş olacağım:

  • Profesyonel DSLR’yi profesyonel yapan nedir?
  • Ucuz DSLR’nin neyi eksik?
  • ‘Fotoğraf makinen kaç Megapiksel?’ sorusu ne kadar yeterli?
  • Yeni çıkan modeli hemen almalı mı yoksa beklemeli mi?
  • Benim neye ihtiyacım var?

“DSLR Satın alırken nelere dikkat etmeli?” isimli yazıyı 2009′un sonlarına doğru hazırlamıştım. Aradan geçen 1.5 yılda DSLR pazarı sabit durmadı haliyle, pek çok yeni model çıktı ve daha önceden ayırdedici diyebileceğimiz özellik artık standart hale geldi. Bu nedenle yazıyı güncelleme gereği duyduk.

İlk defa fotoğraf makinesi alacaksınız ya da mevcut makinenizi yeni bir modelle degistirmek istiyorsunuz; pazar da eskisi gibi az ve öz modellerden oluşmadığı için, bu kadar model bolluğu içerisinde ne alacağınıza karar vermekte zorlandığınızı tahmin etmekte zorlanmıyoruz. Bu yazımızda şu modeli alın gibi şeyler bulunmayacak (onu satın alma rehberlerimiz ile yapıyoruz) ama ihtiyacınız olmayan şeylere fazladan para vermenizi engellemek ana fikrimiz diyebiliriz. Bu yazıyı okuduktan sonra DSLR ana sınıflandırması hakkında bilgi sahibi olmuş olacaksınız.

Site olarak nasıl bir sınıflandırma yaptığımızı merak edenlerin mutlaka okuması gereken ‘Dijital Fotoğraf Makinesi nedir, çeşitleri nelerdir?‘ başlıklı yazımızda DSLR’leri toplam 3 ana sınıfa ayırmıştık: giriş, orta, ileri. Yazının geri kalanının daha kolay anlaşılabilmesi için Canon markasının modellerini kullanacağız.

bascek.com 2011 DSLR Sınıflandırması
Giriş seviyesi için örneğimiz Canon EOS 600D, orta seviye için örneğimiz Canon EOS 60D, profesyonel de diyebileceğimiz ileri seviye için örneğimiz 1D ve 1Ds serisi. Bir de orta-ileri seviye arasında geçiş konumunda bulunan orta-ileri sınıflandırmasına tabi tuttuğumuz Canon 7D ve EOS 5D Mark II mevcut.
Büyükten küçüğe CanonlarBüyükten küçüğe Canonlar

 

Model Karşılaştırma TablosuModel Karşılaştırma Tablosu

 

Yukarıdaki bilgilerde sınıflandırmada fark yaratan ana özellikleri tabloya dahil ettik. İlk dikkatinizi çeken fiyatlar olmuştur sanırım 🙂 4 yaşındaki 1Ds Mark III almak yerine birkaç ay önce piyasaya çıkan 600D’den 8 tane alınabiliyor. Burada hemen şunu sorabilirsiniz, ‘ucuz model alıp aradaki fiyat farkıyla da çok kaliteli lensler alsak daha iyi olmaz mı? Ne de olsa gövdelerin birbirine benzediği günümüzde sonuçlarda asıl fark yaratan kaliteli lens kullanımı’.

Böyle düşünmekte haklısınız, üst sınıf gövdelerin fiyatları göz korkutacak kadar yüksek. Tabloya baktığınızda kafanızı karıştıracak başka şeyler de mevcut, belki de firmaların amacı da kafanızı karıştırmaktır 🙂 Elimizden geldiğince konu hakkında yardımcı olacağız, sorularınızı forumda konu açarak sorarsanız gözden kaçma olasılığını da asgariye indirmiş olursunuz. Aklımızdan geçebilecek birkaç fikir:

  • 1Ds Mark III almak yerine 1/3 fiyatına 5D Mark II alsam, hem 12,700 lira cebimizde kalsa hem de 1080p canavar gibi video çekebilsem. Bakıyorum ikisi de 21MP, varsın 1fps yavaş çeksin, LCD’si daha güzelmiş hem de. Boynumda yarım kilo az taşımak da ayrıca cazip.
  • 1D Mark IV yerine yerine 600D alsam olmaz mı? İkisi de 18MP ama 600D çok daha ucuz. Ya da biraz daha verip 60D alsam?

Bu yazıyı hazırlamaktaki amacımız, nasıl oluyor da 18MP çözünürlük sunan 4 DSLR modeli 2299TL-14999TL arasında fiyatlara sahip oluyoru açıklamak. Yazıda yazanları anladığınızda kendinize uygun DSLR modeline daha rahat karar verebileceksiniz.

Görüntü kalitesi ve Megapiksel

DSLR almak istemenizin en önemli nedeni sanırım daha yüksek görüntü kalitesi beklentisi içerisinde olmanızdır yoksa küçük boyutları ve düşük fiyatları ile kompakt fotoğraf makineleri de tatmin edici fotoğraflar çekebilmekte. Peki görüntü kalitesi nelere bağlıdır? Sadece megapiksel sayısı, yüksek görüntü kalitesi için yeterli midir? Değildir! Fotoğrafın çekilme sürecinde ışık, belli bileşenlerden geçer, bu bileşenlerin her birinin kalitesi ise son ürün olan fotoğrafın kalitesinde belirleyicidir. Nedir bu bileşenler: algılayıcı, analog/dijital çevirici, işlemci.

Objektifin görevi, görüntüyü uygun şekilde algılayıcıya iletmektir; algılayıcının görevi ise objektiften gelen görüntüyü yani ışığı, kullanıcının kendi ayarlarına ya da makinenin otomatik ayarlarına uygun olarak piksel bazında elektrik sinyallerine çevirmek ve bu sinyalleri analog/dijital çevirici ile dijital hale getirip işlenmek üzere işlemciye iletmektir.

Megapiksel (MP) kavramı zaten yatay ve dikeydeki piksel sayılarının çarpılıp elde edilen algılayıcıdaki toplam piksel sayısının 1,000,000′a bölümesi ile elde edilir yani mantık bilgisayarlarda kullandığımız 1,000,000 byte’tan oluşan megabyte ile aynıdır. Canon EOS 5D Mark II, 5616 x 3744 çözünürlüğe sahip fotoğraf çekebilmektedir, yatay ve dikeydeki bu piksel sayısılarını çarptığımızda toplam 21,026,304 adet piksele sahip bir algılayıcı bulundurduğunu anlarız, bu değeri bir milyona bölüp yuvarlayınca da 21 MP değerine ulaşmış oluruz. MP değerinin yüksek olması bize ne kazandırır?

  • Fotoğraflarda daha fazla detay yakalanabilir
  • Daha büyük boyutta fotoğraf baskısı alınabilir (10MP ile çok yüksek kalitede A4, normal kullanıma uygun olarak da A2 baskılar alabilirsiniz )
  • Fotoğrafın daha küçük bir alanını kullanmak istediğinizde hala yeterli boyuta sahip kesmeler alabilirsiniz.

14mp-1MP değerinin yanı sıra önemli olan bir diğer etmen de birim alanda ne kadar pikselin olduğudur. Bu değerPiksel Yoğunluğu olarak geçer ve birimi genelde MP/cm²’dir. Piksel yoğunluğu arttıkça algılayıcının piksellerinin boyutları giderek küçülür, bu da piksellerin ışık duyarlılığında azalmaya, komşu pikseller arasında sinyal karışmasına ve sinyal gürültüsünün artmasına neden olur.

Optik algılayıcısı daha büyük olan 5D Mark II bu sayede kendinden daha az piksel içermesine rağmen aynı işlemciyi kullanan 7D’den daha iyi görüntü kalitesine sahiptir. İşlemci görüntü kalitesinde doğrudan etkili olan bir diğer bileşendir çünkü dijital fotoğrafçılıkta fotoğrafın oluşturulması işleminde pek çok matematiksel hesaplamalar yapılır. İleride daha detaylı değineceğimiz bu süreçte işlemci oldukça fazla görev alır ve gürültü giderme performansından, çekim hızına kadar pek çok alanda makinenin başarımında belirleyici konumdadır. Her yeni çıkan işlemci, gelişen teknoloji sayesinde eski nesilden daha çok işlem gücüne sahip olduğundan birim zamanda işleyebileceği veri miktarı artacak, görüntü kalitesini arttırmada daha başarılı olacak. Bu durumda alacağınız DSLR’de işlemci ne kadar yeniyse o kadar iyidir diyebiliriz, bu da yeni bir model almanın avantajlı olduğunu gösterir.

12-bit mi 14-bit mi?

Bu başlı başına bir yazı konusu o yüzden özet olarak geçeceğim. Daha fazla bit değeri, fotoğraflarınızı işlerken açık ve koyu alanlar arasındaki renk geçişlerinin daha yumuşak olması, daha az görülebilir bozulmalar (gürültü) ve detay ile parlak bölümlerde daha fazla detay anlamına gelir. JPEG dosyaları 8-bit olarak saklanır, asıl fark yaratan makinelerin ham dosyalarını kaç bit olarak saklayabildikleridir.

Canon’un güncel tüm modelleri 14-bit kullanmaktadır. Nikon’da kimi modeller 14-bit ham desteği sunmakta, mesela D300s 14-bit desteği verirken D3100′de 14-bit yerine sadece 12-bit desteği bulunmakta. Pentax K5 de 14-bit ham sunan modellerden biri. Sony ve Olympus ise 14-bit desteği sunmamakta.

Algılayıcı boyutu ya da ‘Crop’ mu ‘Full Frame’ mi?

‘Crop Factor’ teriminin tam olarak ne olduğunu bilmiyorsanız ‘Crop Factor’ Nedir? isimli yazımızı mutlakaokuyun çünkü satın alma kararı vermenizde birinci dereceden önemli bir etmen. DSLR almak istediğinizde karşınıza dört seçenek çıkar ama her zamanki gibi işinizi zorlaştırmak için onlar da kendi aralarında alt boyutlara bölünürler 🙂

Algılayıcı Boyutları (kaynak:wikipedia)Algılayıcı Boyutları (kaynak:wikipedia)
  1. APS-C: En çok modelin bulunduğu kısım burası çünkü düşük maliyetli DSLR üretebileceğiniz tek algılayıcı boyutu APS-C’dir. Canon (329mm²), Nikon(370mm²), Pentax(365mm²), Sigma(286mm²) ve Sony(373mm²) APS-C algılayıcıya sahip gövdeler üretmektedir. Taktığınız lensin odak uzaklığını Canon için 1.6 ile, Nikon, Pentax ve Sony için 1.5 ile, Sigma içinse 1.7 ile çarparak bulursunuz. APS-C, kuş çekimi gibi konunuza yaklaşmanızın zor olduğu durumlarda yani tele kısımında büyük avantaj sağlarken geniş açıda biraz zayıf kalır ama dediğimiz gibi ‘biraz’ çünkü APS-C sistemler için 8mm’den başlayan odak uzaklıklarında lensler bulabilirsiniz, 8mm’lik lens Canon üzerinde 12.8mm olacaktır ve o da gayet geniş bir görüş açısı sağlar.
  2. 4/3 : Olympus, Panasonic ve Leica ise Kodak’ın da katkıları ile sıfırdan bir tasarımla 4/3 sistemini geliştirmişlerdir. Bu algılayıcı diğerlerine göre daha küçük olsa da (225mm²) lensleriyle beraber bütün bir sistem olarak tasarlandığından eksiği yoktur diyebiliriz. Taktığınız lenslerin odak uzaklıklarını lensin üstündeki odak uzaklığı değerini iki ile çarparak bulursunuz. 4/3 gövdeler tele konusunda en güçlü konumdayken geniş açıda da en zayıf konumdadırlar ama bu geniş açı lensleri yok olarak algılanmasın çünkü Olympus’un 7mm’lik lensi satılmaktadır. Bu lens de 4/3 gövdelerde 14mm gibi oldukça geniş bir görüş açısı sağlayacak bir odak uzaklığı edecektir. 4/3 sistemi için detaylı yazımız mevcut.
  3. APS-H:  Sadece Canon’un profesyonellere yönelik hız ve sağlamlık odaklı 1D serisinde kendine yer bulan (548mm²) APS-H boyutundaki algılayıcıların kesme çarpanı 1.3′tür (tam olarak 1.26 ama hesaplama kolaylaşsın diye 1.3′e yuvarlanmıştır) yani üzerine taktığınız lensin odak uzaklığı lensin üstünde yazan değer çarpı 1.3′tür. Bu algılayıcıların maliyeti hala APS-C olanlardan daha fazla ama tam çerçeveden daha düşüktür. Son modeli hızlı AF ve 10fps seri çekim hızına sahip bu seri genelde vahşi doğa fotoğrafçıları, kuş fotoğrafçıları ve spor fotoğrafçıları tarafından ilk tercih edilen modellerden biri olmaktadır.
  4. Tam kare (‘Full Frame’): Bu boyuttaki algılayıcılar (864mm²), APS-C boyutundakilerin yaklaşık 2.5 katı alana sahiptirler bu da daha yüksek görüntü kalitesi ve yüksek ISO başarımı olarak geri döner çünkü birim alandaki piksel sayısı düşmektedir. Tam-çerçeve algılayıcılı gövdelerde kesme çarpanı 1′dir yani gövdeye taktığınız lensin odak uzaklığı üzerinde yazan değerdir, bunun en büyük getirisi çarpma işlemleri ile uğraşmanıza gerek kalmamasıdır. ‘Full-Frame’ Fotoğraf Makineleri Neden Pahalı? başlıklı yazımızda belirttiğimiz nedenlerle üretilmeleri daha masraflı olduğu için APS-C algılayıcılı gövdelerden çok daha pahalıdırlar. Tele tarafında kesme çarpanının olmaması yani lens çarpanının olması nedeniyle masrafınız daha da artar çünkü APS-C’de 400mm’lik tele lensin görüş açısının elde edebilmek için tam-çerçeveli gövdede 600mm’lik lens kullanmak zorunda kalırsınız.

Az ışıklı ortamda çekim yapabilmek: yüksek ISO başarımı

Satın almadan önce dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli özellik de fotoğraf makinesi modelinin yüksek ISO başarımının ne seviyede olduğudur. ISO başarımını belirleyen etmenler görüntü kalitesini belirleyenlerle aynıdır. Ne zaman yüksek ISO’ya gereksinim duyarsınız?

  • lensiniz hızlı değilse yani diyaframın en açık olduğu değerde yeterli ışık veremiyorsa
  • kısık diyafram kullanarak alan derinliğini arttırmak istediğinizde
  • doğal ışık kaynaklarının olmadığı kapalı mekanlarda
  • düşük enstantane kullanarak hareketi dondurmak istediğinizde

Pratikte çok sık yüksek ISO değerlerini kullanmak zorunda kalacaksınız o yüzden flaş kullanmak istemediğiniz sürece alacağınız DSLR’nin, yüksek ISO değerlerinde olabildiğince az gürültü içeren fotoğraflar üretmesi önemlidir. Kimilerine göre yüksek ISO başarımı, yüksek çözünürlükten daha öncelikli bile olabilir. Burada dikkat etmeniz gereken noktalar şunlardır:

  • Yüksek ISO seçeneğinin olması o değerde gürültüsüz fotoğraf çekebileceğiniz anlamına gelmez
  • DSLR’de gürültü önleme seçeneği kapalı veya seviyeli olarak açılabilir olabilir
  • Gürültüyü azaltacağım derken detayları azaltmamak gerekir
Makinenin ISO 6400 sunması o ISO değerinde temiz görüntü vereceği anlamına gelmez.ISO6400’de %100 kesme. Makinenin ISO 6400 sunması o ISO değerinde temiz görüntü vereceği anlamına gelmez.

Fotoğraf makinelerinde ön tanımlı olarak gelen ISO değerlerinin yanı sıra menüsünü kullanıp açabileceğiniz ek ISO değerleri de bulunur ve genelde Hi1, Hi2, Lo gibi değerlerle gösterilir. Örneğin Canon EOS 5D Mark II modeli 100-6400 arası ISO değerlerine sahiptir. Menüde ISO genişletme seçeneğini açarsanız size H1 (ISO12800), H2 (ISO25600) ve L (ISO50) olmak üzere üç yeni ISO seçeneği daha sunar.

Bir ISO değeri ön tanımlı gelmeyip, menüden açılarak kullanılabilir hale geliyorsa, üreticinin neden bu ISO seçeneklerini sakladığını oturup düşünmek gerekir 🙂 ‘H’ seçenekleri zorda kalınca kullanılmak üzere eklenmiş olup, makinenin sınırlarını zorlayacak ve çekilen fotoğraftaki gürültü miktarının daha rahatsız edici olmasına neden olacaktır. Yüksek ISO başarımından bahsederken gürültü giderme (NR, İng:’noise reduction’) özelliğini de göz ardı edemeyiz. Tüm üreticiler NR işlemini ama az, ama çok uygulamaktadırlar. JPEG olarak çekim yaptığınızda NR işleminde nasıl davrandıkları daha önemli hale gelir çünkü ham çektiğinizde yazılımsal olarak fotoğraf üzerinde NR işlemini de gerçekleştirebilirsiniz. NR işlemi gürültü miktarını azaltarak izlenmesi daha keyifli kareler oluşmasını sağlarken, fazla uygulanırsa fotoğraftaki detay miktarını da azaltarak, görüntü kalitesinin artması yerine azalmasına neden olabilir. Özetlersek: Yüksek ISO başarımı, fotoğraf makinesinin yüksek ISO değerlerinde NR kapalıyken ve açıkken, en yüksek detay seviyesinde olabildiğince gürültüsüz fotoğraflar üretebilmesidir.

Anı yakalamak ya da kaçırmak…

Sürekli AF (AI-Servo) modunda sörfçü takip edilerek yapılmış bir çekim. Ekipman: Canon EOS 5D, Sigma 70-200/2.8 EX DG Macro HSMSürekli AF (AI-Servo) modunda sörfçü takip edilerek yapılmış bir çekim. Ekipman: Canon EOS 5D, Sigma 70-200/2.8 EX DG Macro HSM

Fotoğraf anlar üzerine kuruludur. Videonun aksine tek bir karede dondurulmuş andır fotoğraf, bu nedenle alacağınız fotoğraf makinesinin anı dondurabilme hızı ve sizin isteklerinize tepki verebilme hızı çok önemlidir. Gazetecilik, spor çekimi gibi zamanlamanın önemli olduğu alanlarda fotoğraf makinenizin yavaş kalması, o anı kaçırmanıza neden olabilir. Bu nedenle profesyonel kullanıcılar için hızlı bir fotoğraf makinesi alarak anı yakalayabilmek, birkaç bin lira daha ucuza daha yavaş bir fotoğraf makinesi almaktan daha önemlidir. Peki nedir fotoğraf makinesini hızlı ya da yavaş yapan?

  • AF nokta sayısı: En basit DSLR modellerinde 3 AF noktası varken, profesyonel modellerde bu sayı 51′e kadar çıkabilmektedir. Sadece merkez AF noktasını kullanarak da çekim yapabilirsiniz ama gerektiğinde fazladan nokta işleri kolaylaştırır.
  • AF sistemi: Az ışıklı ortamlarda da hızlı ve tutarlı odaklama yapabilmelidir. Hareketli nesnelere odaklama yaptığınızda odaklama sistemi hareketli nesneyi takip edebilmelidir. Canon’un ileri seviyedeki 1D serisi gövdeleri f:8 gibi oldukça kısık diyafram değerlerinde de odaklama yapabilirken daha alt seviye modeller genelde f:5.6′dan kısık diyafram değerlerinde odaklama yapamazlar. Bunun yanında kullanılan AF algılayıcısını tipi de odaklama yeteneği ve hassasiyetinde önemlidir.
  • Azami enstantane: Buradaki fark genelde 1 durak olmaktadır. Başlangıç seviyesi modellerde azami saniyenin 1/4000′inde çekim yapabiliyorken, orta ve ileri seviye modellerde bu değer saniyenin 1/8000′ine düşmektedir. 1/6000 gibi arada bir değer sunan modeller de olabilmekte (Pentax K-r/K-x). Çok hızlı hareketleri dondurmak için bazen 1/4000 yeterli gelemeyebilir.
  • Saniyede çekebildiği azami  kare sayısı (fps, İng:’frame per second’): Spor fotoğrafçılığında özellikle önem kazanır ve bu tarz çekim yapanlar DSLR tercihlerinde MP’den önce fps değerine bakarlar. Başlangıç modellerin genelde 3fps çekebilirken, orta ve ileri seviyede bu değerler çok değişiklik gösterir. Canon EOS 40D modeli ile 6fps çekerek orta sınıfta öncülük etmiştir. İleri sınıfta MP/fps bazında en iyi performans 18.1MP, 10fps ile Canon EOS 1D Mark IV’e aittir. Nikon D3s modeli de 12MP’de 9fps ile benzer hıza sahiptir.
  • Sıralı çekim başarımı: fps değerinin yanı sıra fotoğraf makinesinin bu hıza ne kadar süre ile ayak uydurabildiği de önemlidir, yani 10fps ile 1 saniye çekim yaptıktan sonra tampon belleğin dolması ile hızın düşmesi, yüksek hızın çok verimli kullanılamamasına neden olabilir. Tampon belleğin büyüklüğü ve fotoğrafların tampon bellekten hafıza kartına aktarılma hızı toplam başarımda önemlidir.
  • Deklanşör gecikme süresi (İng:’Shutter Lag’): Deklanşöre bastığınızdan ne kadar süre sonra fotoğrafın çekildiğini belirtir. Kompakt modellerle karşılaştırıldığında tüm DSLR modelleri çok iyi deklanşör gecikme sürelerine sahiptirler, başlangıç seviyesinden ileri seviye ilerledikçe bu sürelerde iyileşmeler de görülmeye başlar.

Profesyoneller için olmazsa olmaz: Dayanıklılık

Kimi markalarda sınıflar arasındaki ayrımın en belirgin olduğu alan, gövdenin yapısı, gövdenin yalıtımı ve örtücüsünün ömrünü içeren dayanıklılık alanıdır. Canon’da gövde yapısından sınıf ayrımı rahatlıkla yapılabilir çünkü ciddi yalıtım istiyorsanız 1D serisi profesyonel gövdelere ya da 7D modeline yönelmeniz gerekir. Nikon’un da benzer şekilde ileri (D3s, D3x) ve orta-ileri seviye (D300s) ürünlerinde daha iyi yalıtım sunar. Pentax ise orta-ileri seviye modeli olan K-5′inde diğer markaların ileri seviye modellerinde kullandığı yalıtım ve gövde malzemesini kullanmaktadır.

Ole Jørgen Liodden Canon EOS 7D’yi Antartika’da denemiş ve herhangi bir sıkıntı ile karşılaşmamış. Hatta 5D Mark II’yi oldukça başarılı bulmuş. Yazısını buradanokuyabilirsiniz.

Canon 7D, Kuzey Georgia Adası'nda kar fırtınasına maruz kalırken, Kasım 11. ©Ole Jørgen LioddenCanon 7D, Kuzey Georgia Adası’nda kar fırtınasına maruz kalırken, Kasım 11. ©Ole Jørgen Liodden

Dzuren Hamzah da Canon’un para iade garantisine güvenerek yalıtımlı Canon EOS 7D, Canon 70-200/2.8 IS USM ikilisini zorlu şartlarda denemiş. Dediğine göre ekipman yıldızlı pekiyi ile geçmiş 🙂

©Dzuren HamzahCanon EOS 7D ve Canon EF 70-200mm f2.8 IS USM ©Dzuren Hamzah

 

Dayanıklılık kalemlerini tek tek ele alalım:

  • Gövde yapısı: Gövde iskeletinin ve dış yapısının yapıldığı malzeme, çarpma, düşme gibi istenmeyen durumlarda gövdenin tek parça halinde kalabilmesini sağlayacağı için önemlidir. Giriş seviyesi modellerde genelde gövdede plastik, iç iskelette ise magnezyum kullanılır ama bu yapı gövdenin dayanıklı olması için yeterli değildir. İleri seviye gövdelerde ise gövde tamamen magnezyumdur ve en zor koşullardan bile sağ çıkabilme başarısını gösterir. Gövdeniz ne olursa olsun iyi bakın tabii ama içinizi rahat ettirecek dayanıklı bir gövde her zaman iyidir 🙂
  • Gövde yalıtımı: Yalıtım toza ve suya karşı dayanıklılık için gereklidir. Gövde yalıtımı iyi olan modellerde yağmur altında çekim yapmak istediğimizde içimiz rahat olur çünkü gövdenin kimi bölgelerinden su almayacağını biliriz ve fotoğraf makinesini saklamak yerine fotoğraf çekmeye devam ederiz. Toza karşı dayanıklılık ise kumsal ya da motocross pisti gibi uç mekanlarda önem kazanır. Yalıtım, dayanıklılık demektir; pro gövdede yalıtım var diye havuza sokmaya kalkmayın 🙂
  • Örtücü ömrü: Başlangıçtan ileri seviyeye doğru ilerledikçe örtücünün sorunsuz çalışmasının öngörüldüğü çekim sayısı artar. Bunu üretimde kullanılan malzeme kalitesine bağlayabiliriz yani ilk etapta daha fazla ödeyerek daha uzun ömürlü bir fotoğraf makinesi almış olduğumuzu söyleyebiliriz. EOS 600D ve EOS 60D için Canon 100,000 çekimlik örtücü ömrü verirken, orta-ileri seviyedeki EOS 7D için bu ikisinin 1.5 katı olan 150,000 değerini vermiştir. İleri seviye olan EOS 1D serileri ise EOS 60D’nin tam 3 katı olan 300,000 çekimlik örtücü ömrüne sahiptir. Bu değerler tahmini ve ortalama değerler olup örtücü mekanizması bu değerlerden önce çalışmamaya karar verebilir ya da çok daha uzun süre çalışmaya devam edebilir.

Yalıtım konusunda en büyük sorun belirli bir standardın olmamasıdır. Herkes benim gövdem, lensim yalıtımlı diyebiliyor ama bunun ne seviyede olduğunu, markalar arasında nasıl bir durum olduğunu bilemiyoruz. Kullanılan terminoloji de zaten bunu doğrular nitelikte çünkü kimisi kötü havaya dayanıklı (weather-proof) derken, kimisi de su sıçramalarına karşı dayanıklı (splash-proof) tanımlamasını kullanıyor.

Belki de en önemli karar verme kalemi: Ergonomik Olmak

Ergonomik açıdan küçücük boyutlara sahip Olympus E-450 ile heybetli gövdeye sahip Nikon D3s’i karşılaştırmak pek adil olmaz sanırım 🙂 Nedir ergonomik olmak?

Ergonomik sıfatı, kullanım şekli ile vücut pozisyonu arasında azami uyum sağlayarak, asgari güç kullanımı ile azami verim sağlayıp asgari yorgunluğa neden olan aletler için kullanılır.

Tanımımızdan da anlayabileceğimiz gibi ergonomik gövde boyut ve ağırlığı ile dengeli olmalı, kolay taşınabilmeli, ele rahat oturmalı ve asgari çaba ile ayarları değiştirmeyi izin vermelidir. Maddeleri biraz daha açarak açıklayalım:

  • Boyut: İleri seviyeye doğru gövde boyutları giderek büyür ve ileri seviye gövdede ciddi boyutlara ulaşır çünkü bu seviyedeki modellerde genellikle yatay kullanıma da imkan sağlamak için daha uzun bir tasarım kullanılır. Bu tasarıma ve dolayısıyla da büyük boyutlara, diğer gövdelere aksesuar olarak ekleyebileceğimiz ‘Battery Grip’ (BG) takarak da ulaşabiliriz. Büyük gövde ergonomi bakımından avantajlar sunsa da taşınabilirlik konusunda işimizi zora sokar, her çantaya girmeyen gövde için daha büyük çanta alma ihtiyacı doğar. Büyük boyutu ile kapasitesi çok daha yüksek pil kullanılmasına imkan sağlayan gövde aynı zamanda içerisinde daha fazla elektronik ve mekanik aksam kullanabilmek için de daha büyük bir alan sunar. Doğrudan seçim kriteri olmasa da büyük boyutlu pro gövdelerin karizmatik durduğu pek çok kullanıcı tarafından onaylanacaktır 🙂
    Canon EOS-1D Mark IVCanon EOS-1D Mark IV
  • Ağırlık: Büyük boyut aynı zamanda yüksek ağırlık da demektir. Eğer fotoğraf makinenizi tüm gün boynunuzda gezdirecekseniz 500 gramlık giriş seviyesi gövde yerine kullanacağınız 1350 gramlık ileri seviye gövdenin getireceği 850 gramlık ek ağırlık çok büyük fark yaratacaktır! Ağırlık fotoğraf makinesini sabit tutmanızda yararlı olabileceği gibi yeterli güce sahip olmayan kullanıcıların elinde sabit tutulması oldukça güç hale de gelebilir. Son satın alma kararınızı vermeden önce ağır fotoğraf makinesini rahatlıkla taşıyıp taşıyamayacağınızı bizzat denemenizi şiddetle öneririz. Ağırlık uzun vadede de boyun ağrılarına neden olabilir.
  • Ele oturuş: Bu kişiden kişiye değişecek bir tecrübedir çünkü herkesin el yapısı ve rahatlık anlayışı farklıdır. Eğer eliniz küçükse, küçük boyutlu gövdelerle daha rahat edebilirsiniz, eğer eliniz büyükse tam tersi de geçerli olabilir, serçe parmağınız gövdenin dışında kalabilir. Size en uygun modeli bulabilmeniz için çeşitli modelleri denemeniz önemlidir. İleri seviye gövdelerde kullanılan malzemenin kalitesi tutuşun rahatlığını belirler, aynı şekilde gövdenin yapısı da belirleyicidir, elinizin şeklini alabilen fotoğraf makinesi en iyi tercih olacaktır.Geçmişte Canon EOS 350D/450D/5D kullanmış, şuan da Canon EOS 5D Mark II kullanan yazarınız mesela Nikon D2Xs ve D3′ün eline oturuşunu 1D serisi Canon’lardan daha çok beğenir. Ele oturuş, gövdeyi portre konumunda çekim yapmak için sola 90 derece çevirdiğinizde daha da farklı hale gelir ve ileri seviye gövdelerin büyük boyutları ile sağladıkları portre konumundaki deklanşör düğmesi ve ayar düğmeleri ile hala rahat biçimde çekim yapabilirken, daha küçük gövdelerde elinizin yeni konumu zorlayıcı bir hal alır. Ama bunun da çözümü vardır: gövdenize eğer onun için uygun bir BG üretilmişse onu alıp takmak ki eğer sadece tutuşu nedeni ile ileri seviye gövde almayı düşünüyorsanız daha ekonomik bir çözüm olacağı açıktır.
    'Battery Grip' kullanımı ile ergonomik gelişme sağlayabilirsiniz.‘Battery Grip’ kullanımı ile ergonomik gelişme sağlayabilirsiniz.
  • Ayarları hızlı değiştirebilme: Kimse ISO değerini değiştirebilmeyi tek hamlede yapmak yerine 3 hamlede yapmak istemez, bu hem zaman alıcıdır hem de ergonomik değildir. Bu gibi çok ihtiyaç duyulan ayarlara menünün içerisinden ulaşmak yerinde gövdede yer alan atanmış özel bir düğme ile ulaşmak kullanımı hızlandırır ve kolaylaştırır. Giriş seviyesi modeller olabildiğince az düğme barındırırken ileri seviye modeller olabildiğince fazla düğme ile ya da çeşitli düğme kombinasyonları ile hızlı ve kolay kullanım sağlamaya çalışırlar. Orta seviyeye geçtiğinizde elde edeceğiniz en önemli artı da bu fazladan düğmeler olacak 😉
  • Kişiselleştirebilme: En çok kullandığınız ayarları hızlı ulaşım için kaydedebilmek, kimi düğmelere daha çok kullandığınız fonksiyonları atayabilmek ergonomiyi artıran unsurlardır.

Kaynak: bascek.com

About murat karaca

Yorum Yaz

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir